İklim değişikliği ve doğal kaynakların tükenmesi gibi çeşitli küresel tehditlerin giderek artması, sürdürülebilirlik kavramını hukuk ve iş dünyasında merkezi bir konuma yerleştirmiştir. Ekonomik büyümenin çevreye zarar vermeden sağlanmasını, doğal kaynakların korunmasını ve toplumsal sorumlulukların yerine getirilmesini ifade eden sürdürülebilirlik kavramı ile şirketlerin ve hükümetlerin bu alandaki politikalar giderek daha kritik hale gelmiştir.
Sürdürülebilirlik uygulamaları ile zaman zaman çatışan rekabet hukuku, serbest piyasanın işleyişini korumayı amaçlamaktadır. Rekabet hukukunun temel ilkeleri, (i) piyasalarda adil koşulların korunması, (ii) tekelleşmenin önlenmesi ve (iii) tüketici refahının artırılmasıdır. Bu doğrultuda fiyat sabitleme, kartel oluşturma gibi rekabeti sınırlayan eylemler yasaklanmıştır. Sürdürülebilirlik ile rekabet hukuku arasındaki etkileşim, çevreye duyarlı bir ekonomi yaratmaya çalışırken, piyasa mekanizmalarının bozulmamasını sağlamak için kritik bir denge noktası oluşturur. Dolayısıyla, rekabet hukuku ile sürdürülebilirlik hedefleri arasında denge kurmak, günümüzdeki önemli hukuki ve ekonomik zorluklardan biridir. Bu nedenle, rekabet otoriteleri, şirketlerin sürdürülebilirlik girişimlerine yönelik iş birliklerinin rekabeti hangi derecede sınırladığını incelemekte ve bu tür anlaşmalara belirli koşullar altında muafiyet tanıyabilmektedir.
I. Sürdürülebilirlik ve Rekabet Hukuku Arasındaki Etkileşim
Çevresel sorunlar ve iklim değişikliği gibi küresel zorluklarla başa çıkılması adına şirketler ve hükümetler sürdürülebilirlik odaklı çeşitli politikalar geliştirmektedir. Sürdürülebilirlik ile ilgili politikalar doğrultusunda, şirketlerin çevreselveya sosyal sorumluluk hedeflerini gerçekleştirmek için iş birliği yapmaları gerekmektedir. Ancak bu tür iş birlikleri, rekabeti kısıtlama riski taşıyabildiği için rekabet hukuku açısından bir inceleme gerektirmektedir.
Sürdürülebilirlikile rekabet hukukunun birlikte incelenmesini gerektiren önemli olaylardan birtanesi 2015 yılında Hollanda Rekabet Otoritesi’nin (“Netherlands Authority for Consumers & Markets”) vermi şolduğu Chicken of Tomorrow Kararı’dır. 2013 yılında Hollanda’da yerleşik tavuk üreticileri, süpermarketler ve piliç eti işleyicileri arasında, raflardan tavuk etlerinin kaldırılması ve daha sağlıklı, sürdürülebilir yöntemlerle yetiştirilen tavuk etlerinin marketlerde satılacağına ilişkin bir anlaşmaya pılmıştır. Hollanda Rekabet Otoritesi, bu anlaşmanın fiyat artışlarına sebebiyet verdiğini analiz etmiştir. Hollanda Rekabet Otoritesi, yapılan anlaşma ile sürdürülebilir bir üretim yöntemine geçilmesinin maliyet artışı yarattığını, bu şekilde bir artışın da rekabet kurallarını ihlal ettiğine karar vermiştir.
Rekabet hukuku doğrultusunda, fiyat sabitleme, üretim kısıtlamaları veya pazar bölüşümü gibi rekabeti sınırlayan anlaşmalar yasak kabul edilmektedir. Ancak, sürdürülebilirlik hedefleri doğrultusunda bu şekilde iş birlikleri yapılması gerekmektedir. Örneğin, şirketlerin çevresel sürdürülebilirlik için yapacaklarıbir iş birliği, pazar dinamiklerini olumsuz etkileyebilir ve rekabeti kısıtlama sonucu doğurabilir. Bu nedenle, ilgili ülke rekabet otoriteleri bu tür anlaşmaları incelemekte ve sürdürülebilirlik hedeflerinin rekabeti kısıtlamadan nasıl hayata geçirileceği konusunda yönergeler sunmaktadır.
Sürdürülebilirlik ve rekabet hukuku arasındaki etkileşim doğrultusunda, Avrupa Komisyonu'nun Yatay İşbirliği Anlaşmaları Hakkında Kılavuzu (“Kılavuz”), sürdürülebilirlik anlaşmalarına özel bir yer vermekte ve bu tür anlaşmaların rekabet hukukuyla nasıl uyumlu hale getirileceğine dair önemli bir rehber niteliği taşımaktadır. Ancak belirtmek gerekir ki, Kılavuz’da sürdürülebilirlik hedeflerinin, rekabet kurallarının uygulanmasında net olarak muafiyet sağlamadığı da yer almaktadır. Bu tür durumlarda söz konusu anlaşmaların rekabeti ne ölçüde kısıtladığı ve potansiyel faydalarının olumsuz etkilerle dengelenip dengelenmediği dikkate alınmaktadır.
II. Sürdürülebilirlik Uygulamalarının Rekabet Hukuku Açısından Değerlendirilmesi ve İzin Süreçleri
Avrupa Birliği'nde sürdürülebilirlik anlaşmaları, rekabet hukuku kapsamında Kılavuz’un 101. maddesi ile değerlendirilir. İlgili madde uyarınca yapılacak sürdürülebilirlik anlaşmalarının rekabete ilişkin analize dâhil edileceği belirtilmektedir. Kılavuz’da, sürdürülebilirlik anlaşmalarının rekabeti kısıtlama potansiyeline sahip olabileceği ancak bu tür anlaşmaların çevresel veya sosyal faydaları dengelemesi durumunda belirli muafiyetler tanınabileceği belirtilmiştir. Örneğin, Avrupa Komisyonu, sürdürülebilirlik hedefleriyle uyumlu olan ancak fiyat, üretim veya kalite gibi rekabet parametreleri üzerinde olumsuz etkisi olmayan anlaşmaların, rekabeti kısıtlamadığı sürece 101. madde kapsamına girmeyeceğini açıklamıştır. Bu tür anlaşmalara örnek olarak, çevresel farkındalığı artırmaya yönelik kampanyalar veya belirli sürdürülebilirlik standartlarına ulaşmayı amaçlayan iş birlikleri verilebilir.
Avrupa Komisyonu’nun Kılavuz’unda sürdürülebilirlik projelerine ilişkin olarak dört (4) temel şart ortaya konulmaktadır. Bu şartlar (i) proje veya anlaşmanın netbir çevresel veya sosyal fayda sağlaması gerekliliği, (ii) projede yer alan kısıtlamaların, bu faydaların elde edilmesi için zorunlu olması gerekliliği,(iii) tüketicilere bu faydaların adil bir şekilde aktarılması, (iv) rekabetin kısıtlanması, projenin gerektirdiği düzeyi aşmamasıdır. Bu şartların sağlanması durumunda, projeye muafiyet tanınması söz konusu olabilmektedir.
Ancak, rekabet kuralları üzerinde olumsuz etkisi olan anlaşmaların 101. madde kapsamında değerlendirileceği ve yasaklanabileceği de açıkça belirtilmiştir. Örneğin, üretim miktarını sınırlayan veya fiyat sabitlemesi içeren anlaşmalar, sürdürülebilirlik hedefi taşısalar bile rekabeti kısıtlayıcı anlaşma olarak değerlendirilebilir. Bu tür durumlarda, ilgili rekabet otoriteleri anlaşmanın potansiyel çevresel faydalarını ve tüketici yararlarını dengeleyerek bir karar verirler. Karar verilmesinde rekabetin korunması esas olup, çevresel faydaların ağır bastığı durumlarda belirli koşullarda muafiyet alabilir.
Bunun yanı sıra, sürdürülebilirlik projeleri sadece çevresel faydalar sunmakla kalmamalı, aynı zamanda maliyet etkinliği sağlayarak genel piyasa dengesini de korumalıdır. Türkiye’de enerji verimliliği çalışmaları yürüten seramik üreticileri grubu, maliyetleri düşürme ve çevresel sürdürülebilirliği artırma hedefleriyle gerçekleştirdikleri projede bu kapsamda muafiyet almıştır.
III. Türkiye’de Rekabet Hukuku ve Sürdürülebilirlik Uygulamaları
Türkiye’de de benzer bir yaklaşım izlenerek, sürdürülebilirlik anlaşmaları ve rekabet hukuku arasındaki etkileşim 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun (“Kanun”) uyarınca rekabeti kısıtlayıcı etkileri olup olmadığına göre incelenmektedir. Rakip firmalar arasında yapılan anlaşmaların, fiyat sabitleme, üretim miktarı kontrolü veya ürün çeşitliliğini sınırlama gibi rekabeti kısıtlayıcı unsurlar içermesi durumunda bu anlaşmalar yasaklanmaktadır. Ancak, çevresel veya sosyal fayda sağlayan bu tür anlaşmaların pozitif etkileri, olumsuz rekabet etkilerini dengeleyebiliyorsa, Rekabet Kurulu tarafından bu tür anlaşmalara muafiyet tanınabilmektedir.
Rekabet Kurumu tarafından yayınlanan kılavuzlarda, sürdürülebilirlik anlaşmaları hakkında doğrudan bir yönlendirme bulunmasa da, bu anlaşmalar rekabet hukuku ilkelerine uygun olarak değerlendirilir. Özellikle rakip firmalar arasında yapılan anlaşmalar, fiyat sabitleme, üretim miktarını sınırlama veya ürün çeşitliliğini azaltma gibi rekabeti kısıtlayıcı unsurlar içeriyorsa, bu tür anlaşmalar Rekabet Kurulu tarafından yasaklanabilmektedir. Ancak, sürdürülebilirlik hedeflerinin pozitif etkileri ağır bastığı durumlarda ise, muafiyet söz konusu olabilmektedir. Buna ek olarak, sürdürülebilirlik anlaşmaları ve projeleri, sadece çevresel değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal faydalar sağlama hedefleriyle birlikte değerlendirilmektedir. Ancak, bu tür anlaşmaların rekabeti kısıtlayıcı olmaması gereklidir. Bu nedenle, şirketlerin sürdürülebilirlik projelerine başlamadan önce rekabet risklerini analiz etmeleri ve projelerinin rekabet hukukuna uygun olduğundan emin olmaları büyük önem taşımaktadır.
Türkiye’de dikkat çeken örneklerden biri, deterjan üreticilerinin Sabun ve Deterjan Sanayicileri Derneği çatısı altında yaptığı anlaşmadır. Bu anlaşma, çevreye daha az kimyasal salınımı ve enerji tasarrufu sağlamayı hedeflemektedir. Rekabet Kurulu, bu anlaşmanın fiyat ve ürün çeşitliliği üzerindeki potansiyel olumsuz etkilerini incelemesinin ardından, çevresel faydaların rekabet kısıtlamalarından daha ağır bastığına karar vererek muafiyet tanımıştır. Bu karar, Türkiye’de sürdürülebilirlik projelerine yönelik olumlu yaklaşımın bir göstergesi olarak değerlendirilmektedir.
Bir diğer örnek ise, Türkiye’de Rekabet Kurulu tarafından lastik üreticileri tarafından yapılan ve ömrünü tamamlamış lastiklerin geri dönüştürülmesini amaçlayan bir anlaşmaya da muafiyet tanınmasıdır. Lastik Sanayicileri Derneği altında yapılan bu iş birliği, çevresel sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşılmasını amaçlamış ve bu anlaşma Rekabet Kurulu tarafından olumlu değerlendirilmiştir.
IV. Gelecekte Sürdürülebilirlik ve Rekabet Hukuku İlişkisi
Gelecekte iklim değişikliği, doğal kaynakların tükenmesi ve sosyal adaletsizlik gibi küresel sorunlar sonucunda, şirketler ve hükümetler sürdürülebilirlik odaklı politikalara yönelmeye devam edecek olup, sürdürülebilirlik ile rekabet hukuku arasındaki etkileşimin de artması beklenmektedir. Ancak, bu politikaların uygulanmasında rekabet hukuku ile uyumun nasıl sağlanacağı önemli bir soru işareti olmaya devam etmektedir.
Avrupa Birliği Yeşil Mutabakat hedefleri de sürdürülebilirlik odaklı projelerin teşvik edilmesini amaçlarken, bu projelerin rekabeti aşırı derecede kısıtlamadan hayata geçirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Türkiye için de Rekabet Kurulu’nun çevresel ve sosyal sürdürülebilirlik hedefleriyle uyumlu olanprojelere muafiyet tanımaya devam etmesi beklenirken, bu süreçte rekabetin korunması ihtiyacını da göz önünde bulundurması beklenmektedir. Bu doğrultuda, gelecekte rekabet otoritelerinin, sürdürülebilirlik anlaşmalarına yönelik incelemelerinde daha esnek ve rehberlik edici bir yaklaşım benimsemesi beklenmektedir.
V. Sonuç
Sürdürülebilirlik ve rekabet hukuku, iş dünyasında birbirleriyle sık sık kesişen iki önemli alan haline gelmiştir. Çevresel ve sosyal sorunlarla başa çıkmak için sürdürülebilirlik odaklı projeler geliştiren şirketler için projelerin rekabet üzerindeki etkilerini de analiz etme yükümlülüğü söz konusu olmaktadır. Yukarıda detaylıca yer verdiğimiz üzere, ilgili otoriteler, sürdürülebilirlik hedeflerini desteklerken piyasalardaki adil rekabetin korunmasını sağlamayı amaçlamakta olup, sürdürülebilirlik projelerine belirli şartlar altında muafiyet tanımaktadır. Ancak, bu projelerin rekabeti aşırı derecede kısıtlamaması ve tüketici refahını olumsuz etkilememesi gerekmektedir.
Sürdürülebilirlik anlaşmaları çevresel ve sosyal hedeflere ulaşmada etkili bir araç olmakla beraber, bu anlaşmaların rekabet hukukuna uygun bir şekilde uygulanması, sürdürülebilir bir gelecek için temel bir gereklilik olarak değerlendirilmektedir. Bu sebeple ilgili projelerde sürdürülebilirlik hedefleri göz önüne alınırken, aynı zamanda bu projelerin serbest piyasadaki rekabet üzerindeki etkiler bakımından detaylı bir analiz yapılması gerekmektedir.
HUKUKİ UYARILAR VE BİLDİRİMLER
1. Mesleki Düzenlemeler
DL Avukatlık Bürosu’nun avukatları İstanbul Barosu üyesi olup Avukat unvanını taşımaktadırlar ve İstanbul Barosu ile Türkiye Barolar Birliği tarafından çıkarılan mesleki düzenlemelere bağlı faaliyet göstermektedirler.
2. Hukuki Uyarı
Bu internet sitesinde yayımlanan içerikler sadece bilgilendirme amaçlı olarak hazırlanmış olup herhangi bir şekilde hukuki görüş olarak kullanılmamalıdır. Bu site ve içerdiği bilgilerin avukat-müvekkil ilişkisi kurma amacı bulunmamaktadır. DL Avukatlık Bürosu ve avukatları doğru ve tam bilgi temin etmeyi amaçlamış olup, yayımlanan içerikler mevzuat değişikliği veya yeni tarihli yargı kararları nedeniyle güncelliğini yitirebilir ve yürürlükte olan yasal gelişmelerin son halini yansıtmayabilir. DL Avukatlık Bürosu bu internet sitesinde bulunan içerikleri dilediği zaman değiştirme ve gözden geçirme hakkını saklı tutar.
Bu internet sitesinde bulunan hiçbir içerik herhangi bir olaya özgülenebilecek hukuki danışmanlık yerine geçmez. Kullanıcı bu internet sitesine girerek, DL Avukatlık Bürosunu ve avukatlarını işbu internet sitesinde bulunan bilgilere dayanarak hareket etmesi sonucu meydana gelen herhangi bir zarar veya ziyandan sorumlu tutmayacağını kabul etmektedir.
Bu internet sitesinde yer alan tüm bilgiler, Türkiye Barolar Birliği’nin Meslek Kuralları ve ilgili mevzuatına bağlı kalınarak ve ilgili mevzuatla reklam yasağına ilişkin düzenlemelere uygun olarak hazırlanmıştır. İnternet sitesini ziyareteden tüm kullanıcılar, Kullanım Koşulları'nda yer alan düzenlemeleri kabul etmiş sayılırlar.
3. Fikri Mülkiyet Hakları
Bu internet sitesinde yayımlanan içerikler DL Avukatlık Bürosu’nun malik veya lisans sahibi olduğu telif hakkı ve/veya diğer fikri mülkiyet hakları uyarınca koruma altındadır. İşbu internet sitesinin içeriği DL Avukatlık Bürosu’nun yazılı izni olmaksızın kısmen ya da tamamen kopyalanamaz, dağıtılamaz, kullanılamaz ya da değiştirilemez. Bu onay DL Avukatlık Bürosu ile info@dlhukuk.com adresinden iletişime geçilerek talep edilebilir.
4. Bağlantılar (Links)
İnternet sitesinin herhangi bir bölümüne DL Avukatlık Bürosu’nun yazılı ön onayı olmaksızın elektronik bağlantı (electronic link) verilemez. DL Avukatlık Bürosu, DL Avukatlık Bürosu internet sitesine yapılan elektronik bağlantıların kaldırılmasını talep etme hakkını saklı tutar.
İnternet sitemizin bir bölümü üçüncü kişilerin internet sitelerine atıfta bulunabilir ve üçüncü kişilere ait internet siteleri DL Avukatlık Bürosu’nun internet sitesine atıfta bulunabilir. DL Avukatlık Bürosu harici internet sitelerinin içeriğinden sorumlu tutulamaz.